NispetiM ForuM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

NispetiM ForuM


 
AnasayfaKapı*Latest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali ve Tefsiri - Âl-i İmrân Suresi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
kRaLiCe

kRaLiCe


Mesaj Sayısı : 176
Yaş : 34
Nerden : Kocaeli/Sopalı
Kayıt tarihi : 09/11/08

Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali ve Tefsiri - Âl-i İmrân Suresi Empty
MesajKonu: Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali ve Tefsiri - Âl-i İmrân Suresi   Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali ve Tefsiri - Âl-i İmrân Suresi EmptyÇarş. Kas. 12, 2008 9:28 am

Sınıfı: Medeni
İsmin Anlamı: İmran Ailesi
Sure numarası: 3
Ayet Sayısı: 200
Kelime Sayısı: 3503
Harf Sayısı: 14605

Al-i İmran (Arapça: سورة آل عمران), Medine’de indirilmiş olup 200 ayettir. 33. ayetinde geçen İmran ailesi, sureye adını vermiştir. İmrân, Meryem’in babası olup peygamberlik ve hikmet (bilgelik) ocaklarından olan bir ailedendir. Bu surenin hâkim konusu bu ailenin temsil ettiği nübüvvet (peygamberlik), İsa, Meryem ve Hıristiyanlık'tır. Tevrat, İncil ve Kur’an’ın aynı ilahî kaynaktan geldiği, bu kitapların müteşabih (benzetmeli) ayetler de ihtiva ettiği, fakat bunların din esaslarına zarar vermeyecek tarzda tefsir edilmesi gerektiği vurgulanır. 61. ayetinde mübadeleden bahsettiği için Mübahele Ayeti ismiyle meşhur olmuştur. Özellikle Hıristiyanlıkta, bazı mecazî kelimelerin yanlış tefsir edildiği belirtilir. Nübüvvet'in esasının tevhid (birlik) olduğu, bu esas üzere dinlerin şirk (ortak koşma) unsurlarından temizlenmesi gerektiği bildirilir. Ehl-i kitap diyaloga ve hakka dâvet edilir. Daha sonra cihattan ve Uhud gazasından bahsedilir, bunlardan hareketle ebedî bazı ilkeler gösterilir. Hakkı tebliğin, onun muvaffak ve muzaffer olmasının vesileleri hatırlatılarak sure sona erer.

Mübahele Ayeti
Mübahele Ayeti (Arapça: آية المباهلة), Âl-i İmrân Suresi'nin 61. ayetidir. "Mübahele" kelime anlamı olarak "karşılıklı beddua etme" demektir. Ayet;

"Sana gelen bunca ilimden sonra, yine de bu hususta seninle çekişip tartışmalara girişirlerse de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, nefsimizi (kendimizi) ve nefsinizi (kendinizi) çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın lanetini yalan söylemekte olanların üstüne kılalım."

Ayetin Nazil Oluşu
İslam peygamberi Muhammed, Necran Nasrani'lerini İslam'a davet ettikten sonra, Nasrani'lerin büyük alimleri, yanlarında yaklaşık 370 kişi ile Medine'ye geldiler. Amaçları Muhammed ile ilmi tartışmalarda bulunmak ve Muhammed'in söylediklerinin doğruluğunu ölçmekti. Yapılan tartışmalarda Muhammed, Nasrani'leri, Nasrani'lerin güvenilir kitaplarını kaynak göstererek yenilgiye uğrattı. Bu kitaplarda, "kendisinin geleceğine dair" alametleri alimlere bildirdi. Nasraniler de zaten böyle bir bekleyiş içinde idiler. Onların inanışına göre de, gelecek olan peygamber deveye binerek (Mekke’de bulunan) Faran dağlarından zahir olacak, İyr ve Uhud (Medine’de) arasında hicret edecektir. Muhammed'in delilleri o kadar güçlüydü ki, Nasrani bilginlerinin Muhammed'in söylediklerinin ve yolunun "hak" olduğunu söylemekten başka çareleri kalmamıştı, ancak kabul etmediler. Bunun üzerine Allah;

"Sana gelen bunca ilimden sonra, yine de bu hususta seninle çekişip tartışmalara girişirlerse de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, nefsimizi (kendimizi) ve nefsinizi (kendinizi) çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın lanetini yalan söylemekte olanların üstüne kılalım."

şeklinde emretti. Bu emir gereği, Muhammed, doğrunun yalancıdan ayırt edilmesi için Nasrani'lere mübahele (karşılıklı beddua) yapma önerisinde bulundu. Nasraniler de bu öneriyi kabullenip bu işin yarına bırakılmasını söylediler.

Mübahele Günü
Kararlaştırıldığı gibi, mübahelenin kararlaştırıldığı günün ertesi Nasranilerin hepsi yetmişten fazla kendi alimlerinin eşliğinde, Medine’nin çıkışında, Muhammed'in çok büyük ve kalabalık bir toplulukla onları yıldırmak ve korkutmak için geleceğini bekliyorlardı. Aniden Medine kalesinin kapısı açıldı ve Muhammed sağında bir genç, solunda hicaplı bir kadın ve ön tarafında ise iki çocuk olduğu bir halde gelerek Nasranilerin karşısındaki bir ağacın altında oturdular. Sadece beş kişiydiler. Nasrani'lerin büyük alimi Oskof, mütercimlerden Muhammed ile gelenlerin kim olduklarını sordu. Mütercimler;

"O genç, O’nun damadı ve amcası oğlu Ali bin Ebu Talib’tir, O kadın O’nun kızı Fatıma Zehra’dır, O iki çocuk ise O’nun torunları ve kızının evlatları olan Hasan bin Ali ve Hüseyin bin Ali’dir."

dediler. Oskof bu durumu görünce Nasrani alimlerine şöyle dedi:

"Bakınız Muhammed nasıl da mutmain bir halde en yakınlarını, evlatlarını ve en çok sevdiği azizlerini mübahaleye getirip onları belaya maruz bıraktı. Allah’a and olsun ki, eğer O’nun tereddüt veya korkusu olsaydı, asla onları getirmez ve mübaheleden vazgeçerdi veya en azından ailesinden olan azizlerini bu hadiseden uzak tutardı. O’nunla mübahele yapmamız, kesinlikle doğru değildir. Eğer Rum Kayseri’sinden korkmasaydım ona iman ederdim. Öyleyse O’nun isteklerini kabullenerek O’nunla anlaşıp kendi şehrimize dönelim."

Onların hepsi; “Söylediklerin sahih ve doğrudur” deyip Oskof'u tasdik ettiler. Daha sonra Oskof, Hz. Peygamber’e; “Biz seninle mübahele yapmıyor, anlaşmak istiyoruz.” dedi. Hazret de onların bu teklifini kabul ettiler.

Mübahele'den Vazgeçilmesi
Barış anlaşması Ali bin Ebu Talib’in eli ile yazıldı. Evrafi kumaşlarından, her kumaşın kıymeti kırk dirhem olmak şartıyla iki bin kumaş, bin mıskal altın ve bunların yarısının yani bin kumaş ve beş yüz mıskal altının Muharrem ayında ve diğer yarısının da Recep ayında verilmesinin gerekliliği yazıldıktan sonra her iki taraf da imzaladı.

Mübahele Ayeti'nin Önemi

* Bu ayet, Muhammed'in doğruyu temsil ettiğini göstermesi açısından önemlidir. Eğer Muhammed doğru olmasaydı, tıpkı Nasrani alimleri gibi mübaheleden vazgeçmesi gerekirdi.
* Bu ayet, "Hasan ve Hüseyin benim oğlumdur." mealindeki, hadislerin doğrulanması anlamına gelmektedir.

* Bu ayette, "kadınlarımızı ve kadınlarınızı" bölümünde, "kadınlarınız" davetine Muhammed, Fatıma'yı uygun görmüştür. Burdan yola çıkarak Enes Bin Malik'den nakledilen şu hadisin;

"Alemlerdeki kadınların en iyisi dört tanedir: İmran kızı Meryem, Mezahim kızı Asiye, Hüveylid kızı Hatice ve Muhammed kızı Fatıma." "Muhammed bu dört kadını alemlerin en iyi kadınları olarak saydıktan sonra Fatıma’yı hem dünyada, hem de ahirette diğer üçüne üstün kılmıştır."

doğruluğunu ispatlamaktadır.

* Bu ayet, İslam'ın örnek kadın, erkek ve çocuklarının, sırasıyla; Fatıma bint Muhammed, Ali bin Ebu Talib, Hasan bin Ali ve Hüseyin bin Ali olduğunu göstermektedir.
* Bu ayette, "nefsimizi (kendimizi) ve nefsinizi (kendinizi) çağıralım" bölümünde, Muhammed, Ali'yi "kendi nefsi" olarak tanımlamıştır. Dolayısıyla İbn-i Abbas'tan nakledilen, şu gibi;

"Ali bendendir, ben de O’ndanım; O’nun eti benim etimden ve O’nun kanı benim kanımdandır; O bana nispetle Harun’un Musa’ya olan konumu gibidir. Ey Ümmü Seleme! Duy ve şahit ol ki, bu Ali, Müslümanların seyyidi ve efendisidir."

hadislerin doğruluğunu ispatlamaktadır.
..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali ve Tefsiri - Âl-i İmrân Suresi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
NispetiM ForuM  :: Yaşam & İnsan :: Din ve İslam-
Buraya geçin: